Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’yı hedef alan açıklamaları doları 2,50’nin üzerine çıkardı. Dolardaki artış borçları artırırken, dövizi olanlar kâr etti. Bankalardaki 155 milyar dolarlık döviz tevdiat hesabının 86 milyarının dolar cinsinden olduğu dikkate alındığında, ‘döviz lobisi’ kur farkından 19 milyar TL’lik kazanç sağladı.
Türkiye, ekonomik işlemlerde doları oldukça yaygın kullanan bir ülke. Şirketlerin önemli bölümü yatırımlarını dolar kaynaklı gerçekleştiriyor. Bankalar yurtdışından on milyarlarca dolar borçlanıyor. Son iki yılda yaşanan dolardaki her yükseliş hem açık pozisyonu olan şirketlerin yüreğini ağzına getiriyor hem de çok önemli zararlara sebep oluyor. 2014 yılında petrol fiyatlarında dolar bazında yüzde 40-50 civarında bir düşüş olmasına karşılık, doların aynı oranlarda yükselmesi ve son olarak 2,50 lirayı aşması açık pozisyonu olan şirketleri önemli ölçüde etkilemiş durumda. 2011 yılında kamu ve özel sektör kaynaklı borç rakamı 300 milyar dolar iken şu anMerkez Bankası verilerine göre 400 milyar dolara yaklaşmış durumda. Bu rakamın 276 milyar doları özel sektör kaynaklı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Merkez Bankası BaşkanıErdem Başçı’ya “Faizleri düşür.” çıkışını ilk yaptığı 16 Ocak’ta 2,30 TL olan dolar, tartışmanın alevlenmesiyle birlikte geçen hafta 2,5270 TL’yi gördü. Kurda 1,5 ayda yaşanan 22 kuruşluk tırmanış, özel sektörü olumsuz etkiliyor. 16 Ocak’ta 910,8 milyar TL olan toplam dış borç, 998 milyara çıkarken, özel sektörün döviz borcu ise 632,5’ten 693 milyar liraya ulaştı. Buna karşılık dolardaki tırmanış döviz lobisine yaradı. Bankalardaki 155 milyar dolarlık döviz tevdiat hesabının 86 milyarının dolar cinsinden olduğu dikkate alındığında kur farkından yaklaşık 19 milyar TL’lik kazanç sağladılar.
Türkiye 2001 yılından bu yana bol likidite kaynaklı süreçten olabildiğince olumlu etkilenmiş, dolar lira karşısında uzun bir süre 1,1 lira ve 1,6 lira aralığında hareket etmesi ve güçlü lira sayesinde GSYH 820 milyar dolara kadar yükselmişti. 2008 küresel kriz öncesi 1 dolar 1,15 seviyesini bile görmüştü. Sonra yavaş yavaş yükselişe geçen dolar 2013 başlarından itibaren özellikle not artışı sonrası birdenbire yükselişe geçti. Son iki yılda yüzde 45-50 civarında yükselerek 2,53 lirayı gördü. Dünyada petrol ve doğalgaz fiyatları düşmesine karşın dolardaki yükseliş halkın alım gücünü olumsuz etkiledi. Türkiye’de dolardan kaynaklanan enflasyon kronik bir hastalık. Zira ithalatı seven bir ülkeyiz. Uzun yıllardır çok ucuz olan elektronik eşya dahil doların kısa sürede şok biçimde artması enflasyon açısından olumsuz bir gelişme. Dolar, enflasyon ve faiz ilişkisi incelendiğinde dolardaki yükselişin daha ağır bastığı görülecektir.
Türkiye’nin şu an iç borç ve dış borç toplamı 600 milyar dolara yakın ve bunun önemli kısmı dış borç. Faizler şu an 7,50 düzeyinde, yani enflasyon oranı ile neredeyse başa baş durumda. Türkiye’de benzer ülkelere göre faizler söylenenin aksine oldukça düşük. Rusya, enflasyonun çok üstünde faiz veriyor. Arjantin, Brezilya ve gelişmekte olan piyasalarda çok daha yüksek faizler var. 3 trilyon doların üzerinde bir rezerve sahip Çin bile yüzde 1,5 enflasyon oranına sahipken yüzde 5 civarında bir faize katlanıyor.
Konjonktür doların değer kazandığı ve paranın gelişmekte olan ülkeleri terk etmeye başladığı bir süreç içinde olması Merkez Bankası’nı temkinli olmaya itiyor. Bu yüzden geçen yıl dolar 2,4 liraya kadar tırmandığı günlerde Merkez Bankası olağanüstü toplanarak faizleri yüzde 4,5’ten yüzde 10’a çekti. Yüksek bir artış belki tartışılabilirdi ama mevcut düşük faizler sebebiyle sıcak paraya ihtiyacı olan Türkiye ani bir şok yaşayabilirdi. Döviz tevdiat hesapları da son üç dört yılda ani bir zıplama ile hızla yükselerek 150-200 milyar liradan 382 milyar liraya yükselmiş durumda. Bu hesaplarda 85 milyar 996 milyon dolarlık hesap bulunuyor