ENES CANSEVER-HAFTANIN YORUMU
Yeni yılın ilk yazısı ve yine beraberiz.
Geçtiğimiz yılın pek çok gününe, despotizmanın karanlıkları eşlik etti.
Acılar, dramlar, yok saymalar ve bu zihniyetin makbul saydığı ne varsa zuhur etti.
Demokrasi mumla arandı, hukuk ayaklar altından alınamadı.
Her gün, yeni facialarla gölgelendi.
Bazen belli belirsiz iyilikler uç verse de, karanlık hâkim oldu geçen günlere…
2018, 2019’dan pek iyi bir miras devşirememişti.
Umutla yaşayanlar yarınlara umutlarıyla baksa da; 2019, beklenenleri taşıyamadı umutlu yüreklere…
Yani bekleşmeye devam…
Binlerce anne, bebekleriyle zindanlarda. Demir kapılar ve beton duvarlarla çevrili minik yürekler…
‘Havuz’a akmadığı ve ‘yandaşa’ omuz vermediği için, 161 medya mensubu ve çalışanı, 2020’yi cezaevinde karşıladı malesef.
2019’deki hukuksuzluklar, baskılar ve karanlık planlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir döneminde, hiçbir muhafazakâr hükümet tarafından bu kadar aleni bir şekilde icra imkânı bulamadı.
Kitlesel temizlikler, toplu cezalandırmalar, göstermelik mahkemeler, gözünü kırpmadan suçsuz günahsız insanlara biçilen cezalar…
Dünün istiklal mahkemelerini hatırlatır pervasızlıklar, uluslararası mahkemelerin göz ardı edilen kararları…Dünyaya kapalı kendince kurallar ihdas eden bir ülke…
Göze kestirilen masum bir camia, hareket.
Her ne kötülük işlenmişse faili kabul edilen günahsız bir kitle…
Günah keçisi belli ve o her cinayetin faili…
Bu masum kitleye reva görülen binbir türlü nefret, iftira…
Bu linç, hız kesmeden devam ediyor.
2019 iyi bir mirasla varamadı 2020’ye. Tamtamlar, geride bıraktığımız bir yıl boyunca devam etti ve yeni yılda da devam edeceğe benziyor.
Koca bir yıl, 2018’den devreden tantana, şamata ve bu şamata eşliğinde cereyan eden diz boyu kabalıklarla nihayet son buldu önceki gün.
Bu iki yılın sanal sohbetiyle devam edelim yazmaya.
Yeni yıl (2020): Hayırdır, gidiyor musun yoksa?
Eski yıl (2019): Evet, artık gitme vakti!
Yy: Eğer ben geldim diye gidiyorsan darılırım bak!
Ey: Hayır canım, ne alakası var!
Yy: Biraz öyle oluyor sanki!
Ey: Bana verilen süre sona erdiği için gitmem gerekiyor, azizim!
Yy: Ne kadar zamandır buralardasın?
Ey: Tamı tamına 365 gün oldu! Anlayacağın yaşlandık gayri.
Yy: Kalsaydın, deneyimlerinden istifade etseydim, çok iyi olacaktı.
Ey: Bu bir bayrak yarışı cancağızım. Sen hiç aynı takımın iki atletini bayrak yarışında yan yana koşarken gördün mü?
Yy: Haklısın galiba! Cahilliğime ver!
Ey: Hem “muhali istemek muhaldir!” derler.
Yy: Pardon, anlamadım! “Asla, asla deme!” gibi bir şey herhalde!
Ey: Yani “imkânsızı istemek imkânsızdır”.
Yy: İstemenin maliyeti mi var canım? Niye imkânsız olsun! İmkânsız yoktur, sadece biraz vakit alır! Bal gibi olur!
Ey: Zehirli bal gibi olur!
Yy: I don’t understand!
Ey: Grameri bırak! Bak evlat bana ‘One minute’ dedirtme daha çok toysun. Zaten efkârlıyım; imkân ver son günlerimi stressiz geçireyim olur mu?
Yy: Ne o!? Ölüm korkusu mu?
Ey: Yok canım “sonunu düşünen kahraman olamaz!” Fakat sonunu düşünmeyeni de düşünen olmaz!
Yy: “Düşünüyorum, o halde varım” diyorsun!
Ey: Evet, aynen…
Yy: Ben öyle bilmiyordum bu sözü!
Ey: Yaşayarak öğrenirsin düşünmenin ve düşürmenin ne büyük suç olduğunu!
Yy: Sen, Türkçe ve Osmanlıca ‘felsefe yapma’ gibi laflar ettikçe ben düşünmekten korkar oldum!
Ey: Korkma, titre!
Yy: Eskiden, Anadolu denen o coğrafyada ‘ne var ne çok?’ diye sorarlardı.
Ey: Ne sen sor ne de ben konuşayım. Kaçan kaçana…
Yy: Kim? Neden? Niçin? Nereye?
EY: Zenginlerin bile Türkiye’den kaçışı sürüyor. Hatta milyonerlerin göç ettiği ülkeler arasında, 12 bin kişiyle ilk sırayı Avustralya alıyor.
Yy: Desene durum çok feci.
Ey: Hem de nasıl kanka…Fatih Sultan Mehmet’in metfun bulunduğu Fatih’te, geçim sıkıntısından dolayı dört kardeş siyanür alarak intihar etti. Çanakkale’de 20 yaşındaki üniversite öğrencisi, helyum gazıyla canına kıydı. Antalya’da, baba ve çocukları siyanürle canına kıydı. Anlayacağın, yurdun dört bir yanı yaslı…
Yy: İşittiğime göre Türkiye’de her gün 9 kişi intihar ediyor.
Ey: Maalesef…Hem de toplu ve aile boyu..
Yy: Uyuşturucu kullananların yaşı 12’ye düştü diyorlar.
Ey:Onu hiç sorma…Lice’de jandarmanın yakaladığı uyuşturucu kaçakçısı, jandarma komutanı çıktı…
Yy: Eyvah ki eyvah… Kanka bu kadar karamsar tablo çizme be…
Ey: Dinbazların mühendislikleri iflas etti. Ateistim diyenlerin sayısı, son 10 yılda 4 kat arttı.
Yy: Vah vah memleketime… Şunu tane tane anlatsana…
Ey: Gençlerde oruç tutanlar yüze 74’ten 58’e düşmüş. Düzenli olarak namaz kılarım diyenler, yüzde 27’den 24’e gerilemiş. Evlilik müessesesi tarumar. Yalnız yaşayanlar çoğalıyor. İnanç seviyelerinde ‘dindarım’ diyenler azalırken Ateistim diyenler giderek artıyor. Başını örtenlerin sayısı yüzde 57-58’den 50’ye düşmüş durumda. Ahlaki ve kültürel referansların çoğunluğu artık din değil. Metropollerde mahalle baskısı çalışmıyor. Kasabadaki ‘ayıp-günah’ algılarının aynısı metropolde yok. Bunu ben değil, Türkiye’nin muteber kamuoyu araştırma şirketinin başkanı söyledi. Hem de daha yeni bilgi.
Yy:Yahu 17 yıldan beri ülkeyi yönetenler başka şey diyor…Hani ‘dindar iktidarız’ diyorlardı?
Ey: Bak kanka! Senin bu sorunun tam cevabını, DİB’in ‘Görmez’ başkanlarından Erbaş Mehmet aynen şöyle cevaplıyor : “Yani gece kalkacaksın teheccüt kılacaksın, ertesi gün bundan daha cesaret alıp daha büyük kötülükler yapacaksın. Yahut kötülük yapacaksın, zulüm edeceksin, kalp kıracaksın, yalan söyleyeceksin, iftira edeceksin, sonra da gidip Kâbe’de bir umre ile bütün günahlarını SIFIRLAYACAKSIN. Bu aldatıcı dindarlıktır, sahte dindarlıktır. Bir insan hem ibadetini yapıp hem ahlaksızlık yapabilir mi, evet yapabiliyor ”
Yy: Ya kanka anladım, çok dert ve stres dolu bir süreyi geride bıraktın. Bir yanlışlık olmasın. Tüm bunları diyen Diyanet’in eski Başkanı Görmez mi?
Ey: Emin ol. Hem de daha geçen gün söyledi. Bu zat-ı muhterem, DİB’in başkanıyken, Hizmet Hareketi mensubu milyonlarca insanı, uyduruk bir raporla firak-ı dalle (Ehli Sünnet dışı) ve sapık olarak niteleyen şahsın ta kendisidir.
Yy: Ya gözünün çapağını yiyeyim kanka! Rapor demişken, açsan kutuyu da sersen ortaya şu eski arşivi.
Ey: Peki halefim, kırar mıyım seni. Görmez, ‘Hadislerle İslam‘ adlı kitabına önsöz yazdırmak üzere, 25 Nisan 2013 tarihinde Fethullah Gülen’e imzalı şu mektubu yollamıştı; ‘‘Hadislerle İslam – Hadislerin Hadislerle Yorumu eserini, şahsım da dahil çağımız İslam nesillerinde büyük emekleri olan zat-ı âlilerinin yüksek ıttılaına ve tenkidatına arz etmekten şerefyab olduğumu ifade eder, sıhhat, afiyet, uzun ömürler niyazıyla selam, hürmet ve muhabbetlerimi takdim ederim.”
Yy: Desene tam 83 yıl önce vefat eden Merhum M.Akif’in dediği gibi; ‘Din harab, iman türab’ olmuş.
Ey: Aynen kanka… Dur daha yapılan zulümlere ve bunlara alkış tutanlara gelmedim…
Yy: Şu bebeklere ve annelere yapılanı mı demek istedin?
Ey: Aynen kanka…Cezaevindeki hükümlü ve tutuklu sayısı 286 bin, çocuk sayısı 780.
Yy: Bebekli anneler hala tutuklanıyor mu?
Ey: Anneler kelepçeleniyor, bebekli bebeksiz, başörtülü başörtüsüz. Dinbazların dilinden düşmeyen başörtülü bacının balcılığı unutuluyor, kelepçe hem de ters takılıyor ve adres tanımıyor.
Yy: Azizim! Desene içi boşaltılmış bir miras devrediyorsun. Niye? 28 Şubat’ı mı yaşıyor ülke?
Ey: Ah ah… Hem de nasıl. Rahmet okutuyor bugünün kibirli muktedirleri, 28 Şubat’a da ve 12 Eylül’e de…
Yy:”Kabataş’ta benim başörtülü bacıma saldırdılar” diye bangır bangır bağırıyordu birileri. Anlatsana şu bacıların halini.
Ey: Kanka istersen ben anlatmayayım. Atatükçü Yazar Yılmaz Özdil’in dilinden vereyim raporu: “AKP, dünyanın en çok türbanlı tutuklayan hükûmeti oldu, kendi elleriyle kelepçe taktılar. Hayır, amacım elbette başörtülü insanlarımızı rencide etmek değil. Tam tersine… ‘başörtülü bacı’ sömürüsüyle genelleme yapmanın ne kadar yanlış olduğuna dikkat çekmek istiyorum. Türbanı ebedi masumiyetin simgesi haline getirmeye çalışıyorlardı, adeta temiz sicil kağıdı, iyi hal belgesi, diploma haline getiriyorlardı, terfi alabilmek için eşinin mutlaka türbanlı olması gerekiyordu… Şimdi her gün türbanlı tutuklamak zorunda kalıyorlar. Başörtülü bacılar darbeci çıktı, hem devlete, hem kendilerine saldırdı. Kendi elleriyle kelepçe taktılar.”
Yy: Nasıl yani? Hiç duymamıştım anlattıklarını.
Ey: Amma da sağırmışsın be kanki…Araştırmacı Stratejist Kemal Özkiraz,: ‘28 Şubat ölmedi, Külliyede yaşıyor’ dediğini de mi okumadın Twitter’den..
Yy: Tiwitter, mivitter olduğu sırada galiba gözden kaçmış, atlamışım… Külliye de mi?
Ey: Yes, yes… Değerler paspas oldu, bini bir para, kullan at mantığı revaçta…
Yy: Beyaz Torosların yerini siyah Transporterler almış galiba…
Ey: Ne yazık ki onu da doğru duymuşun. Hatta Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), sırra kadem basan Yusuf Bilge Tunç’u sormak zorunda kalmış hukuku insanlığı unutanlara…
Ey:Kanka anlayacağın sana çok kötü bir miras devrettim. Meriç’te, Ege’de yitip giden bebeklerin; hayatı, evi, işi, aşı, yurdu, özgürlüğü gasbedilen milyonların ahı, Anadolu’yu sarmış durumda.
Yy: Sıfırlanan sadece paralar, alt üst olan sadece ekonomi değil demek ki…
Ey: Ah keşke! Sıfırlanan sadece ayakkabı kutularındaki dolarlar olsaydı. Tüm değerlerle birlikte vatandaşlık da dibe vurdu. Vatanın toprağı karış karış satılıyor. Arap ülkelerinde, ‘250 bin dolara T.C vatandaşlığı ve pasaportu’ diye reklam yapılıyor. Reklamda, Türkiye Cumhuriyet’i pasaportu promosyon ürün olarak gösterilirken Türk bayrağı da reklam malzemesi.
Yy: Milliyetçilerden ses seda yok mu?
Ey:Onu bilmiyorum ama Havuz’cuları telaş sardı: “Devran bittikten sonra ilk ‘telef’ olacaklar biziz” diyorlar. Havuz Medyası bir bir kapanıyor.
Yy: 365 günde unutamadığın en önemli olay veya olaylar ne?
Ey: Ya kanka dalga mı geçiyorsun? Bunlar daha olayların özeti. Memleket ŞAHSIM’LA tımarhaneye döndü.
Yy: Peki hukuksuzlukta dibe vuran son gelişmeler?
Ey: Biliyorsun, Hidayet Karaca’yı serbest bırakan Hâkim Mustafa Başer faciası, benden birkaç göbek önceki yıllarda yaşandı. Ama ŞAHSIM dönemindeki başlıca hukuksuzluklar, Ahmet Altan’ın, Selahattin Demirtaş’ın, Osman Kavala’nın ve eski Savcı Gültekin Avcı’nın cezaevinden çıkarılıp yeniden içeri alınmasıdır.
Yy: Şu Bakara suresini Makara ’ya alan, Yüce Divan’a gitmeden BAĞIŞ’lanan zat, diplomat olmuş, doğru mu?
EY: Aynen… Daha neler var neler…
Yy: Ya baksana aramızda daha devir teslim olmadan, az önce Arnavutluk’tan Harun Öğretmen’i büyük hırsızlar uzun kolları tarafından,kaçırıldığına dair haber yayıldı sosyal medyada. Hakim ‘serbest’ bırakmış, polis mahkeme kapısından siyah trasporterla kaçırmış. Daha önce aynısı Azerbaycan’da yaşanmıştı.
Ey: Canım benim, dedim ya daha toysun. Hiç duymadın mı Azerilerin geleneksel ‘hürmet’ uygulaması karşılığında 100’dan fazla eğitimci kaçırıldı, dünyanın değişik ülklerinden. Azerbaycan, Miyanmar, Malezya, Pakistan, Kamboçya…
Yy: Hürmet mi? Devlet’ten devlete öyle mi?
Ey: Ya çok karışık işler değil mi?
Yy: Aynen azizim, bu işler adamı hem dişler hem şişler hem de fişler…
Ey: Ölünce uyanacaklar. Bırak oynamaya devam etsinler! Ben baş edemedim.
Yy: Hem korkmaya hem titremeye başladım. Bu kadar zulme ve ‘hürmet’sizliğe nasıl dayandın? Seninle ben de gelebilir miyim?
Ey:Çok uzattın. Sydney boğazındaki Darling Harbour Köprüsü’den ve Opera House’dan havai fişekler çoktan patlamaya başladı… Hadi bana müsaade…e.cansever@zamanaustralia.com.au