Tek adam idaresinde yönetilen hiçbir ülke, ekonomik varlığını hatta ülke varlığını koruyamamıştır. Devletler mezarlığı tek kişiyle yönetilen milletlerin mezar taşlarıyla doludur. Bu tip yönetimlerde denetim olmadığı için, kendilerine göre ülkenin her hali onlara göre iyidir.
Tek adam idaresinde yönetilen hiçbir ülke, ekonomik varlığını hatta ülke varlığını koruyamamıştır. Devletler mezarlığı tek kişiyle yönetilen milletlerin mezar taşlarıyla doludur. Bu tip yönetimlerde denetim olmadığı için, kendilerine göre ülkenin her hali onlara göre iyidir, aşağıda vereceğimiz bilgiler bunun kısmen kanıtıdır.
Türkiye ekonomik ve sosyal konularda mevcut tablonun iyi mi kötü mü olduğu konusunda birbirine taban tabana zıt görüşler hakim. Hükumet kanadını dinlediğimizde ki, onlar zaten kendileri değildir, onlar Reisin ağzıyla isteğe göre konuşur, ama her ne olursa olsun, karaya= ak; aka=kara isteniyorsa denilecektir, bu bir mecburiyettir. Nihat Zeybekçi: Ekonomimiz uçtu, diyor. Açıklanan bu büyüme rakamları, kılıfına uydurulan makro ekonomik göstergeler kağıt üzerinde dünyanın en sağlıklı ekonomilerinden biri olduğunu gösteriyor. Ancak diğer yandan Türkiye’yi tanıyan yabancı ekonomistler Türk ekonomisinin hiç de iyi gitmediğini ve yakın gelecekte ciddi krizler ve patlamalar olacağını söylemektedirler. Erdoğan’ın kendisi bile hemen her konuşmasında bir kurtuluş savaşı verdiğimizi ve ülkenin ateş içinde olduğunu tabanına anlatarak halkın tepkisini sürekli bir yerlere yönlendirme arayışı içinde oluşu da bu kötü gidişi teyit etmektedir.
Benzinin litre fiyatı 5.7’lere dayanmış durumda. Köprü ve otoyollara yapılan zamlar: gıda, haberleşme, sağlık gibi temel alanlarda yapılan zamlar gözlemlendiğinde makro ekonomik göstergelerdeki yansımaları bilinçli bir elin kağıt üzerinde reel tabloyu örttüğünü apaçık gösteriyor.
Asıl sorunda burada başlıyor. Hemen her gün gazete sayfalarında; maaş zamları, asgari ücrete yapılan zamlar, hayatın ne kadar güzel olduğu algısı pompalanırken, sokakta ve reel sektörde çok ciddi bir belirsizlik hakim ve toplum derdini anlatacak makam dahi bulamıyor. Hastalığın teşhis ve tedavisi sürekli palyatif çözümlerle ötelenerek ülke ekonomisi içinden çıkamayacağı bir buhrana doğru hızla ilerliyor.
2002’de bütün dış borç 129 milyar 601 milyon iken, 2016’da bu borç 421 milyar 434 milyona yükselmiş. Son 14 yılda özelleştirmeden elde edilen para 69 milyar doların üzerindedir. Bu paranın da nereye kullanıldığının halka şeffaf bir şekilde anlatılmadığı yazılıp konuşuluyor. İhracat hızla azalmış ve buna karşı iğneden ipliğe her şey ithal edilir duruma gelmiş, hep ihraç ettiğimiz, kaysı, şeftali, nar hatta kuru soğan, kırmızı mercimek, lahana, Gaziantep fıstığı ve maalesef fındık ithalatı da ciddi yekün tutmaktadır. Son 5-10 sene içinde ülke maalesef harabeye çevrildi.
Yabancı sermayenin son birkaç yıldır aradığı güven ortamını bulamayışı ve birçok alanda yatırımlarını gözden geçirip Türkiye piyasasından çekilmeleri, yeni yabancı yatırımcıların Türkiye’ye gelmeyi düşünmemesi bir yana ülkemizde iş tecrübesi ve yatırımları olan 50-60 yıllık önemli üreticiler şirketlerini yurt dışına taşımaktalar.
2016 ve 2017 boyunca ötelenen ve kalıcı çözümler üretilmeyen ekonomik sorunlar öyle görünüyor ki 2018’de Türkiye’nin başını çok ciddi şekilde rahatsız edecek.
Burada dikkatlerinizi tekrar çekmek istediğim bir husus daha var; ekonomiyi halk olarak ekonomistlerden dinleriz. Ancak otoriter ve hatta dikta rejimlerde televizyonlarda gazetelerde sesini duyduğumuz insanların %90’ı hükumetin arzu ve isteklerinin dışına çıkıp gerçek durumu halka anlatamayacakları bir sistem kuruldu Türkiye’de. Anlatırlarsa işlerinden olurlar hatta belki muhalif yapılarla ilintililer diye hapsi boylarlar. Ülkemiz farklı istibdat dönemleri gördü ancak bugün özellikle ekonomide hemen hemen bütün ulusal yayın yapan TV ve gazetelerde sistematik bir karartma uygulanıyor. Bu yüzden mesleğinde profesyonel olsa da maalesef bugün birçok insanın ekonomik tabloyu net bir biçimde önümüze koyamamasının en önemli sebebi budur. Bu defa ekonomiyi anlatma da bize kalıyor maalesef!
Ülkemizin dünya ekonomisi içinde ciddi bir yekün teşkil etmemesi dolaylısıyla dış menşeli uzmanlar yeterince ilgi göstermiyorlar. Diğer yandan küresel sistem içinde sürekli borçlandırılarak geleceği ipotek altına alınan bir ülkede de kimse yatırım yapmak istemez, daha da kötüsü halkın refahını yansıtmayan makro ekonomik göstergeler günümüz itibariyle birer algı ve borç alabilmek için çarpıtılan rakamlara dönüşmüş durumdadır.
Artan nüfusunu ve işsizler ordusunu göz önüne alırsak, Türkiye’nin özenle bakması gereken rakamlar; imalat sanayi, tarım ve hayvancılık ve ihracat rakamları olmalıdır. Üretimde olmayan büyümeyi borç ve kredilerle varmış gibi göstererek oluşturulan algı üzerine gelen treni tünelin sonundaki ışık şeklinde gösterme gayretinden başka bir şey değildir.
Bu rakamlara uygulanan makyaj sadece bize özgü değil elbette. Ancak bugün yaşanan hadisenin bir makyajdan öte plastik cerrahiye kaydığını söylemek abartılı olmaz. AKP iktidarının -emirle- tavizsiz tek yaptığı iş hemen her bölgede vergi rekortmeni olan namuslu dürüst iş adamlarını kendilerine itaat etmiyor diye, mallarına el koymak, onları hapse atmak ve üretilmeyen ürünleri de borçla ithal etmek, nasıl olsa millet öder!
Borçla finanse edilen büyüme balonu uluslararası politik krizlerin de etkisiyle yakında patlayacak. O zaman zaten içeride sosyal psikolojik olarak bölünmüş bir toplumu ayakta tutmaya hiçbir hamasi nutuk ve söylemin gücü yetmeyecektir.
Bütün bu zor süreçlerin yanında Devlet adını verdiğimiz mekanizmanın muhtarlıktan Cumhurbaşkanlığına kadar çok ciddi bir harcama ve israf döngüsü içinde olduğunu bütün halk müşahede ediyor. Acaba bir Allah kulunun aklına geliyor mu: şu CB Erdoğan’ın muhtarlarla ne işi olabilir ki, her ay veya her iki ayda bir 500 – 600 muhtarı milyon liralar harcayarak sarayda toplar ve onlara ne konuşur, ne anlatır, ülkeyi böyle şöyle kalkındırdığını borçlarla köprüler ve borçlarla tedavi olamadığımız hastaneler yaptığını mı anlatır, merak ediyorum acaba hangi erdemimizi anlatıyor. 17.000 kadının hapsedilmesini mi, ya da 100 binler insanın işsiz aşsız bırakıldığını mı? Ya da 30-40 yıldır mücadele edildiği halde bir türlü bitirilemeyen PKK ile olan başarılı mücadelesini mi anlatıyor? Bunları söyleyince veya sorunca Reis kızıyor. Halbuki kızma zayıflığın ve kızma haksızlığın göstergesidir.
2016 yılının 4. çeyreğinde THY 5 milyar 535 milyon zarar ediyor. Buna rağmen muhtarların uçuşlarına % 50 THY’den indirim uygulanıyor. İsrafın bu kadarına da pes denir artık. Bu acaba niçin yapılıyor diye bir dostuma sordum, o iki ihtimal var dedi. Muhtarlar oy potansiyeli olan insanlar. Bu davetler ciddi bir oy getiri paketidir. İkincisi ise, muhtarların kulakları deliktir, Reise ve hükümete muhalif olanları haber versin ve onları gammazlasınlar diye belki.
Açlık ve fakirlik Türkiye’nin önüne gelecek son sorun olmalıydı. Bölgesinde gelişen ve büyüyen bir ekonomi iken bir takım siyasi kumpas ve tuzaklarla alaşağı edilen ülkemiz umarım en kısa zamanda doğru politikalar izlemeyi akıl eder ve girdiği bu girdaptan çıkabilir.