Gazetecilik faaliyetinden dolayı müebbbet hapis cezası alan eski Zaman Gazetesi Görsel Yönetmeni Fevzi Yazıcı, kaldığı Silivri Cezaevi’nden bir mektup yazdı.
“Rahat bırakın memleketin sanatçılarını ve gazetecilerini Allah aşkına” diyen Yazıcı, “Darbeciler ellerinde demirden silahlarla darbe yaparken yakalandılar. Biz gazeteciler ise hiç ilgimiz olmadığı halde darbe çağrışımı yapmakla suçlanıyoruz. Gerçek dışı suçlamalardan vazgeçin.” dedi.
Yazıcı’nın mektubu şöyle:“Aslına bakarsanız bir sanatçı, aynı zamanda bir gazeteci olarak olan biteni anlamakta bu kadar zorlanmamalıydım. Zira gerçeküstü zamanlarda, sürrealist bir resmin parçası yapılmaya çalışıldığım aşikârdı. Bense bütün gayretimle artistik değeri yerlerde sürünen bu tabloya dâhil olmamaya çalışıyordum. Ne çare ki eserin sahibi sayın savcı bu fırça darbesinde ısrarcıydı.
Tuvalin üzerine, arka arkaya gelen sayısız darbe sonucu zevksiz ve yorgun bir kompozisyon belirmeye başladı. İşte karşınızda o tablo:
Sol üst köşede bir televizyon ekranı, hemen karşısında bir kanepe, arkasında da bir masa…
Ekranı kaplayan bir bebeğin gülümseyen yüzü salona kanlı çağrışımlar saçmaktadır.
Kendisini, mekâna yayılmış sübliminal mesajın etkisine kaptıran kanepedeki erkek figürü artık bir zombidir ve görevini yerine getirmek üzere harekete geçmiştir. Görev: Anayasal düzeni yıkmak!
Tablodaki aksiyon bütün hızıyla devam etmektedir. Transformers film setinden ödünç alınmış kanepenin iki yanında beliren çelik paletlerle dönüşüm işlemi çoktan başlamıştır bile. Az sonra salonun ortasında bir tank arz-ı endam edecek belli ki.
Çağrışımla gelen emirden evin diğer sakinleri de nasibini almıştır bu arada. Sakinler artık sükunetin değil dehşetin bir parçasıdır.
Yemek sofrasını hazırlamak için harekete geçtiğini sandığımız evin hanımı aslında az sonra bir savaş uçağına dönüşecek olan masayı bombalarla besliyor. Yüz ifadesinden onun da zombileştiğini anlamak mümkün.
Bendenizi ise sanatçımız televizyonun hemen arkasına konuşlandırmış. Belli ki beni bir şeylerin arkasında görmek ve göstermek istiyor.
Daha çok ikinci sınıf bir çizgi roman karesini andıran bu sahne bizi gerçeküstücü sanat akımının dışına fırlatıp her türlü gerçeklikten de dışlıyor.
Bana inanmıyorsanız şahitlerim sayın Picasso ve Dali’dir. Sorulabilir kendilerine… Lafı eğip bükmeye gerek yok. Bu sanat değil, olsa olsa sürrealizme işkencedir.
Geçeküstücü olmayı başaramayan sanatçımız ellerinde yeni doğan, kaynağı belirsiz ve zevksiz bir sanat akımıyla ortalık yerde kalakalmıştır. Bu yeni akımın adı ise “gerçek dışılık”.
Kanaatimce birinin cesaret edip savcı beye iyi bir sanatçı olmadığını söylemesi lazım. Çok cesurca, daha açık konuşup kötü bir sanatçı olduğunu da haykırabilir.
Bir sanatçı olarak bazı önerilerim olabilir kendilerine. İlle de sanatla ilgilenmek istiyorsa fotoğrafçılığı tavsiye edebilirim; çünkü fotoğraf, sürrealist olmaya çalışan kötü bir resimden çok daha gerçek, objektif ve manipülasyondan uzaktır. Hatta denilebilir ki, fotoğraf savcılarımızın işini kolaylaştıracak harika bir sanattır. Bu sayede hem sanatlarını, yani adaleti, icra etmiş olurlar hem de ellerinde belge niteliği taşıyan bir eser kalır.
Son savunmamda söylediğim gibi, darbeciler ellerinde demirden silahlarla darbe yaparken yakalandılar. Şimdi onlar demir kadar somut delillerle yargılanıyor. Biz gazeteciler ise hiç ilgimiz olmadığı halde darbe çağrışımı yapmakla suçlanıyoruz. Son kez söylüyorum: Gerçek dışı suçlamalardan vazgeçin artık. Rahat bırakın memleketin sanatçılarını ve gazetecilerini Allah aşkına…”